Stefan Zweig, sava¿ kar¿¿tl¿¿¿ ve uluslararas¿ bar¿¿ olan tutkusuyla tan¿nan bir yazard¿r ve I. Dünya Sava¿¿ s¿ras¿nda, bu görü¿lerini yaymay¿ kendine hedef olarak belirlemi¿tir.
Kendini bir Avrupal¿ ve bir "dünya vatanda¿¿" olarak tan¿mlayan Zweig, eserlerinde, sava¿¿n tahrip etti¿i "eski dünya"n¿n kaybolan de¿erlerine a¿¿t yakmaktad¿r.
"Mecburiyet" adl¿ eserindeki ba¿ karakter, ressam Ferdinand, askere al¿nmamak için sava¿ s¿ras¿nda ¿sviçre'ye kaçm¿¿t¿r.
Bir gün, askeri yeterlilik de¿erlendirmesi için konsoloslu¿a ça¿r¿ld¿¿¿nda, kar¿s¿n¿n ¿iddetle kar¿¿ ç¿kt¿¿¿ sava¿a kat¿lmamak için direnir.
Ancak içindeki görev duygusu onu konsoloslu¿a gitmeye zorlar. Ferdinand, kar¿s¿na olan sevgisi ve sava¿ kar¿¿t¿ dü¿ünceleri ile kendi içinde çat¿¿ma ya¿ar.
Ancak Ferdinand'¿n içinde ya¿ad¿¿¿ bu çat¿¿ma, sadece kendi ki¿isel ç¿kmaz¿ de¿il, ayn¿ zamanda tüm insano¿lunun ya¿ad¿¿¿ vicdani bir çat¿¿man¿n da yans¿mas¿d¿r.
Ülkesine olan ba¿l¿l¿¿¿ ile insanl¿k de¿erleri aras¿nda s¿k¿¿¿p kal¿r.
Bu hikaye, Zweig'¿n ustaca kurgulad¿¿¿ ve anlatt¿¿¿, içinde ya¿ad¿¿¿m¿z dünyan¿n zorluklar¿na, ahlaki çat¿¿malara ve hayat¿n zor kararlar¿na bir aynad¿r.
"Mecburiyet", bizi bu karma¿¿k dünyada neyin önemli oldu¿unu ve hangi de¿erlere s¿k¿ s¿k¿ya ba¿l¿ kalmam¿z gerekti¿ini sorgulamaya davet ediyor.
